LA PASSE (GEÇMİŞ)


İMDB PUANI: 8,0
4 yıllık ayrılıktan sonra , karısı Marie'nin çağırması üzerine Ahmad
Tahran'dan Paris'e geri döner, geliş amacı boşanma davasıyla ilgili
belgeleri tamamlamaktır. Kısa süreliğine yaptığı bu ziyaret esnasında
eski eşi Marie'nin kızı Lucie'yle son derece sancılı ilişkisinin farkına
varır. Bu duruma el koyarak düzeltmek için çaba harcamaya karar veren
Ahmad'in uğraşları , eski ve kuytuda kalmış bir sırrın ortaya çıkmasıyla
sonuçlanacaktır. Baş rollerinin Bérénice Bejo, Tahar Rahim, Ali Mosaffa
tarafından paylaşıldığı filmin yönetmenliğini Asghar Farhadi yapmış.
Marie ile İranlı Ahmed, resmen boşanmamalarına rağmen 4 yıldır ayrı
yaşamaktadır, Ahmed ülkesi İran'a dönmüştür. Uzun bir aranın ardından
Marie'nin çağırması üzerine Ahmed Tahran'dan Paris'e geri döner. Marie
boşanmalarını resmileştirmek istemektedir, çünkü evlenmeyi düşündüğü
Samir adlı yeni bir erkek arkadaşı vardır. Kısa süreliğine yaptığı bu
ziyaret esnasında eski eşi Marie'nin ergen kızı Lucie'yle son derece
sancılı ilişkisini öğrenir. Annesinin ricasıyla Lucie'nin sorunlarını
öğrenmeye karar veren Ahmed'in uğraşları, eski ve kuytuda kalmış bir
sırrın ortaya çıkmasıyla ve kendisinin de olayların ortasında kalmasıyla
sonuçlanacaktır.
Farhadi’nin ülkesi dışında çektiği ilk film olan “Le Passé – Geçmiş” 2013 yılının en çok konuşulan yapımlarından biri olmuştu. Asgar Farhadi ve başrol oyuncusu Ali Mosaffa, Altın Portakal’da gerçekleştirilen gösteriminin ardından düzenlenen söyleşide festival izleyicisiyle buluşmuştu.
Farhadi’nin ülkesi dışında çektiği ilk film olan “Le Passé – Geçmiş” 2013 yılının en çok konuşulan yapımlarından biri olmuştu. Asgar Farhadi ve başrol oyuncusu Ali Mosaffa, Altın Portakal’da gerçekleştirilen gösteriminin ardından düzenlenen söyleşide festival izleyicisiyle buluşmuştu.
Geçmiş, yaşandığı zamanın tüm sıkıntılarını insana yükler ve bugüne taşır...
Murat Tolga Şen
Murat Tolga Şen
Bir festival gösterimi çıkışı hangi sinemaseveri çevirip “bir
İran filmi ve yönetmeni söyle” desem genellikle şu cevabı alacağımdan
eminim; “Bir Ayrılık ve Asghar Farhadi”…
Farhadi’nin bu tanınırlığı Oscar'lı filmine borçlu olduğunu düşünüyorum, her ne kadar sanat sineması peşine de düşseniz popülerleştirici bazı desteklere her zaman ihtiyacınız olur. Neyse ki, bu işi boş bir övgüden ibaret bir durum değil. Bir Ayrılık, İran sinemasından çıkan en güçlü sinema örneklerinden biri, hiçbir gösterişe ya da sömürüye kaçmadan hayatın gerçeğini ve yaşananlardan filizlenen yükselişleri, yıkımları çok çıplak bir şekilde aktaran bir yapım…
Yönetmen bu başarıyı bir kez daha ve bu kez Avrupa topraklarında tekrarlamak gibi bir motivasyona sahip olmalı ki, 50. Antalya Altın Portakal Film Festivali’nde karşıma çıkan Geçmiş/Le Passé’yi izlerken sürekli olarak Bir Ayrılık ile karşılaştırma/kıyaslama yapmak durumunda kaldım. Filmi çok beğenmiş ve yüksek bir puanla kritiklemiş olmama rağmen bir güzelleme yapmaktan da uzağım. İçimdeki en dürüst düşünceyi okura geçirmek istiyorum sadece.
Farhadi’yi anlamak pekâlâ mümkün. Doğulu bir sinemacı olmasına rağmen film çekerken kullandığı referanslarla Avrupalı bir sinema anlayışına daha yakın olduğu anlaşılıyordu. Bu defa filmini çekerken set olarak Paris’i kullanması ve filmini Fransızca çekmesi, yapmak istediği sinema açısından özgürleştirici-saflaştırıcı bir çaba olarak görünebilir ancak Farhadi’nin sinemasını bu kadar özel kılan şey onun bir İranlı sinemacı olarak minimalist Avrupa sineması duygusallığını kendi coğrafyasına taşımasıydı. Yaşadığı toplumdaki yüzyılların muhafazakarlığı ve on yılların sansürü yüzünden edinilen bastırılmışlık duygusunu aktarabilmek için kullanabileceği en iyi biçim de buydu zaten. Geçmiş filminde bu bakış açısını terk etmeye çalışsa da ortaya çok güçlü bir seyirlik çıkarmayı başarmış, ancak Bir Ayrılık’la kıyaslandığında hem geride kalmış hem de tekrar edilmiş bir çaba bu.
Filmin konusu hakkında cümle kurmak istemiyorum çünkü Farhadi’nin boyaları dökülmüş, sıvaları çatlamış, yaşlanmış, yorulmuş bir evin içine, ilişkilerden oluşan kocaman ve sürekli olarak değişen bir evren inşa etme haline kendiniz şahit olmalısınız. Geçmiş filminde, tıpkı Bir Ayrılık’ta olduğu gibi, ustaca yazılmış zeki-duyarlı-haklı diyaloglar sayesinde gerçek olan karakterler var. Doğru ve yanlış fikirlerin çatışması, işin içine yaşanmışlıklar ve hayal kırıklıkları girdikçe oyunun yeniden ve yeniden bozulması, buna rağmen seyircinin hemen özdeşleşeceği sağduyunun mutlak temsili olan bir karakter (Ali Mosaffa’nın canlandırdığı Ahmad) sayesinde bir çapalanma halinin yaşandığını izliyoruz.
Öte yandan, iyi yazılmış hikayesi filme çekilirken mutlak bir yönetmen başarısına dönüşüyor Geçmiş. Bu filmi İspanyol bir yönetmen çekse gerilim ve gizem duygusunu öne çekerken bir Fransız yönetmenin elinde buruk şarap tadında mizahi bir yaklaşım öne çıkacaktı. Filmin hikayesi onu çekecek yönetmenin elinde şekillenecek bir hamur adeta. Asghar Farhadi bu hikayede de en öndeki iskemleye insanı oturtuyor ve onun kafasında-kalbinde gerçekleşen tezahürleri göstermeyi deniyor. Başarıyor da…
Peki, Geçmiş bir İran sineması örneği mi? Elbette hayır. İtalya’da çekilmiş bir Ferzan Özpetek filmi ne kadar “Türk filmi” sayılabilirse ancak o kadar... Bu, yönetmeni ve bazı oyuncuları İranlı olan bir Fransız filmi… Asghar Farhadi en başından beri Avrupa sineması yapmak isteyen doğulu bir sinemacı, bu filmle de amacını gerçekleştirmiş görünüyor. Geçmiş bu anlamda adeta bir teşekkür ve biz de çok iyi bir “ilişki sineması” örneği izleyerek, bu ayrışma çabasından faydalanmış oluyoruz.
Kendime özgü tanımlamalardan birini de bu film için yapacak olsam, “herkesin çığlıklar atarak dolaştığı sessiz bir film” derdim. Düşünün, böyle bir filmi çekmek zor olsa gerek. Seyretmesi de bir o kadar keyifli. Yönetmenin kendini tekrar etmesine çok takılmayın, bu bir Bahman Ghobadi çöküşü değil, ortada geçen yıl izlediğimiz Haneke’nin Aşk/Amour filmine benzer bir sinemasal başarı var, sakın kaçırmayın.
Farhadi’nin bu tanınırlığı Oscar'lı filmine borçlu olduğunu düşünüyorum, her ne kadar sanat sineması peşine de düşseniz popülerleştirici bazı desteklere her zaman ihtiyacınız olur. Neyse ki, bu işi boş bir övgüden ibaret bir durum değil. Bir Ayrılık, İran sinemasından çıkan en güçlü sinema örneklerinden biri, hiçbir gösterişe ya da sömürüye kaçmadan hayatın gerçeğini ve yaşananlardan filizlenen yükselişleri, yıkımları çok çıplak bir şekilde aktaran bir yapım…
Yönetmen bu başarıyı bir kez daha ve bu kez Avrupa topraklarında tekrarlamak gibi bir motivasyona sahip olmalı ki, 50. Antalya Altın Portakal Film Festivali’nde karşıma çıkan Geçmiş/Le Passé’yi izlerken sürekli olarak Bir Ayrılık ile karşılaştırma/kıyaslama yapmak durumunda kaldım. Filmi çok beğenmiş ve yüksek bir puanla kritiklemiş olmama rağmen bir güzelleme yapmaktan da uzağım. İçimdeki en dürüst düşünceyi okura geçirmek istiyorum sadece.
Farhadi’yi anlamak pekâlâ mümkün. Doğulu bir sinemacı olmasına rağmen film çekerken kullandığı referanslarla Avrupalı bir sinema anlayışına daha yakın olduğu anlaşılıyordu. Bu defa filmini çekerken set olarak Paris’i kullanması ve filmini Fransızca çekmesi, yapmak istediği sinema açısından özgürleştirici-saflaştırıcı bir çaba olarak görünebilir ancak Farhadi’nin sinemasını bu kadar özel kılan şey onun bir İranlı sinemacı olarak minimalist Avrupa sineması duygusallığını kendi coğrafyasına taşımasıydı. Yaşadığı toplumdaki yüzyılların muhafazakarlığı ve on yılların sansürü yüzünden edinilen bastırılmışlık duygusunu aktarabilmek için kullanabileceği en iyi biçim de buydu zaten. Geçmiş filminde bu bakış açısını terk etmeye çalışsa da ortaya çok güçlü bir seyirlik çıkarmayı başarmış, ancak Bir Ayrılık’la kıyaslandığında hem geride kalmış hem de tekrar edilmiş bir çaba bu.
Filmin konusu hakkında cümle kurmak istemiyorum çünkü Farhadi’nin boyaları dökülmüş, sıvaları çatlamış, yaşlanmış, yorulmuş bir evin içine, ilişkilerden oluşan kocaman ve sürekli olarak değişen bir evren inşa etme haline kendiniz şahit olmalısınız. Geçmiş filminde, tıpkı Bir Ayrılık’ta olduğu gibi, ustaca yazılmış zeki-duyarlı-haklı diyaloglar sayesinde gerçek olan karakterler var. Doğru ve yanlış fikirlerin çatışması, işin içine yaşanmışlıklar ve hayal kırıklıkları girdikçe oyunun yeniden ve yeniden bozulması, buna rağmen seyircinin hemen özdeşleşeceği sağduyunun mutlak temsili olan bir karakter (Ali Mosaffa’nın canlandırdığı Ahmad) sayesinde bir çapalanma halinin yaşandığını izliyoruz.
Öte yandan, iyi yazılmış hikayesi filme çekilirken mutlak bir yönetmen başarısına dönüşüyor Geçmiş. Bu filmi İspanyol bir yönetmen çekse gerilim ve gizem duygusunu öne çekerken bir Fransız yönetmenin elinde buruk şarap tadında mizahi bir yaklaşım öne çıkacaktı. Filmin hikayesi onu çekecek yönetmenin elinde şekillenecek bir hamur adeta. Asghar Farhadi bu hikayede de en öndeki iskemleye insanı oturtuyor ve onun kafasında-kalbinde gerçekleşen tezahürleri göstermeyi deniyor. Başarıyor da…
Peki, Geçmiş bir İran sineması örneği mi? Elbette hayır. İtalya’da çekilmiş bir Ferzan Özpetek filmi ne kadar “Türk filmi” sayılabilirse ancak o kadar... Bu, yönetmeni ve bazı oyuncuları İranlı olan bir Fransız filmi… Asghar Farhadi en başından beri Avrupa sineması yapmak isteyen doğulu bir sinemacı, bu filmle de amacını gerçekleştirmiş görünüyor. Geçmiş bu anlamda adeta bir teşekkür ve biz de çok iyi bir “ilişki sineması” örneği izleyerek, bu ayrışma çabasından faydalanmış oluyoruz.
Kendime özgü tanımlamalardan birini de bu film için yapacak olsam, “herkesin çığlıklar atarak dolaştığı sessiz bir film” derdim. Düşünün, böyle bir filmi çekmek zor olsa gerek. Seyretmesi de bir o kadar keyifli. Yönetmenin kendini tekrar etmesine çok takılmayın, bu bir Bahman Ghobadi çöküşü değil, ortada geçen yıl izlediğimiz Haneke’nin Aşk/Amour filmine benzer bir sinemasal başarı var, sakın kaçırmayın.
"GEÇMİŞ"
Ahmad, 4 yıl aradan sonra Tahran'dan yola çıkıp eşinden ayrılma
işlemlerini gerçekleştirmek ve gerekli belgeleri imzalamak için
Fransa'ya gelir. Eski eşi Marie'nin hayatının pek düzenli olmadığını
fark eden Ahmad bu duruma el atmak ister. Marie ise başka bir erkekle
hayatına devam etmeye çalışmaktadır. Marie'nin evlenmek istediği adamın
da kendi hayatında sorunlarının olması diğerlerinin hayatını da
etkileyecektir...
Asghar Farhadi'nin bu filmi de konu olarak 2011 yılında pek çok ödül
alan "Bir Ayrılık" filmi gibi temelinde aile içi ilişkileri
barındırıyor. İnsan ilişkilerindeki çatlakları, yalanları, gizlenen
gerçekleri ve adım adım hesaplaşmayı son derece sade ve etkili bir
biçimde anlatmış usta yönetmen. Yönetmen konu ve kurgu olarak "Bir
Ayrılık" filmindeki gibi kendini tekrarlamış gözükse de bu kez işi bir
kaç adım daha ileri götürerek daha farklı bir kurgu yakalamış.
Film, süre olarak biraz uzun gelebilir izleyenlere ama filmin
derinliğine de ancak bu şekilde ulaşılabilir. Bu yılki Cannes Film
Festivalinde Altın Palmiyeye aday olarak yaklaşan filmde, Marie
karakterini canlandıran "The Artist" filminden tanıdığımız "Berenice
Bejo" başarılı performansıyla Cannes en iyi aktris ödülüne sahip
olmuştur. Ayrıca yönetmen Asghar Farhadi'nin de Cannes Film Festivalinde
"Prize of the Ecumenical Jury" ödülüyle onurlandırıldığını belirtmek
isterim...
Son olarak; "Altın Koza Film Festivali" kapsamında izlemiş olduğum bu
başarılı filmi İran Sinemasını yakından takip edenlere ve sanatsal
filmlerden hoşlanan izleyicilere şiddetle tavsiye ederim. Konu,
senaryonun işleyişi, oyunculuklar ve insanın tüylerini diken diken eden,
herkesin bildiğini ve hissettiğini sandığı "SADAKAT" duygusunu tokat
gibi yüze vuran muhteşem finaliyle "Le Passe" mutlaka izlenmesi gereken
hatta Asghar Farhadi gibi olağanüstü bir yönetmenin varlığına
şükrettiren harika bir dram... 10/9







Hiç yorum yok:
Yorum Gönder